Veri toplamadan teori geliştirmek büyük bir hatadır, insanlar, farkında olmaksızın olguları teorilere uyacak biçimde değiştirme yoluna giderler; halbuki teorileri olgulara uydurmaları gerekir. Asıl güçlük, olgu çerçevesini -yani inkâr edilemez mutlak gerçek çerçevesini- teorisyenlerin süslemelerinden ayırmaktır.
Bilimsel düşünen kişiyi diğerlerinden ayıran temel özellik, onun, açıklayamadığı bir durum karşısında fiziksel rahatsızlık duymasıdır. Açıklayamamanın yol açtığı acıyı, ağrı kesici bir çözüm kullanarak başından savmak istemez; çözüm mutlaka tedavi edici olmalıdır.
Bilimin temelinde karmaşık matematiksel bir formalizm veya ayinselleştirilmiş deneyselcilik yoktur. Aslında bilimin özünü, gücünü gerçekte neler olup bittiğini öğrenme isteğinden alan ısrarcı bir dürüstlük oluşturur.
Bizleri bilime ve sanata yönelten güçlü dürtülerden biri de, gündelik hayatın acı verici kabalığından, sıkıcı monotonluğundan ve sürekli değişen kişisel istekler zincirinden kaçma isteğidir.
Yaşayabileceğimiz en güzel deneyimi henüz bilmiyoruz. Gizem, gerçek sanatın ve gerçek bilimin beşiğindeki esas duygudur. Bunun farkına varamayan kişi, merak edemez, şaşıramaz, ölüden bir farkı yoktur, gözlerinin önüne de bir perde inmiştir.